Ana içeriğe atla

Montrö Boğazlar Sözleşmesinin Fesih Şartları ve Sözleşme Kapsamında Devletlerarası Silahlı Çatışma Koşullarında Türk Boğazlarından Savaş Gemilerinin Geçme Kuralları


 

1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesinin Fesih Şartları ve Sözleşme Kapsamında Devletlerarası Silahlı Çatışma Koşullarında Türk Boğazlarından Savaş Gemilerinin Geçme Kuralları

 

 

 

 


TÜRK BOĞAZLAR TARİHİNE BİR BAKIŞ

 

Çanakkale ve İstanbul Boğazları tarih boyunca stratejik konumu nedeniyle birçok çekişmenin ana odak noktalarından birisi olmuştur. Karadeniz’i Akdeniz’e, onu da Atlas Okyanusuna, hatta şu an Kızıl Deniz’e bağlayan önemli bir su geçididir. 1453’te İstanbul’un fethiyle ve ardından da Kırım’ın vasal olarak Osmanlıya katılmasıyla Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.[1]

Karadeniz’e kıyısı olan devletler özellikle Rusya yıllardır Türk Boğazları üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmıştır. Çarlık Rusya’sının sıcak denizlere inmek amacıyla Türk Boğazlarını kullanması gerekmekteydi. [2]

1700 tarihinde imzalanan İstanbul Anlaşması dolayısıyla Azak kalesi ve civarı Rus hakimiyetine geçince Boğazlar Sorunu ortaya çıktı. 1711 yılında Prut Anlaşmasıyla bu bölge tekrar alınınca sorun bir süre daha ötelenmiş oldu. [3]

1768-1774 yılları arasında süren Osmanlı-Rus savaşları sonucu imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması’yla Kırım’ın Rusya güdümünde bağımsız olmasıyla ve ardından 1783’te Rusya topraklarına katılmasıyla sonuçlanınca bu sorun tekrar ortaya çıkmış oldu. [4]

1787-1792 yılları arasında Osmanlı ile savaşta olan Ruslar Balkanlar’da Bizans’ın devamı olacak başkenti İstanbul olan bir Grek Devleti dahi kurmayı düşünmüştür. [5]

Fransa ve İngiltere gibi devletlerin güçlenerek sömürge elde etmeleri birbirleri arasında çıkar çatışması yaşamalarına sebep olmuştur. Fransa’nın Mısır’ı işgal etmesiyle Osmanlı ve Rusya ister istemez yakınlık kurmak zorunda kalmış ve aralarında imzalanan anlaşma neticesinde Rusların donanması savaş şartlarında istedikleri gibi Boğazlardan geçme hakkına sahip olmuştur. [6] 1805 yılında bu geçici izin kalıcı bir kapitülasyona dönüşmüştür.

Mora ve Ege Adalarında çıkan isyanı takiben 1802’de imzalanan Paris Anlaşması’yla Fransız ve İngiltere Ticaret gemilerinin Karadeniz’e geçmesi olanağı verilmiştir.[7]  

Mısır Sorunu bu tarihlerde iç sorun olmaktan çıkıp uluslararası bir mesele haline geldi ve çözüme kavuştu. Ardından 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi’yle Boğazlar Sorunu uluslararası bir statü kazanmıştır.[8]

1856 yılında Paris Boğazlar Antlaşması ile barış zamanında Boğazlar’ın savaş gemilerine kapalılığı tekrar konuşulmuştur.[9]

Bu dönemde, Rusya Karadeniz’e yabancı savaş gemilerinin girmemesi için uğraşırken, İngiltere ise Rus savaş gemilerinin Akdeniz’e çıkmasını önlemek amacıyla birtakım uğraşlar vermiştir. [10]

Sevr Antlaşması ile Boğazlardan tüm uçak ve gemi geçişleri hem savaş hem barış zamanında tüm devletler için serbest bırakılmıştır. Ayrıca antlaşmada Boğazlar için bu geçiş serbestini denetleyecek bir Boğazlar Komisyonu’nun kurulması gerektiği ve bu komisyona katılacak devletlerin nitelikleri ve oy hakları antlaşmada belirtilmiştir.[11]

1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını garantörü olsa da Boğazlar bakımından hiç de Türkiye’nin istediği sonuçlar alınamamıştı. Bu Sözleşme’de Boğazlar silahlandırılmaktan arındırılmış ve Boğazların geçiş denetimini yapacak bir Boğazlar Komisyonun kurulması kararlaştırılmıştı.[12] Boğazlar Komisyonu Türk temsilcisinin başkanlık edeceği, diğer üyelerinin ilgili Sözleşme’ye taraf ülkelerden olan Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Sovyet-Rusya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri temsilcilerinden oluşacağına karar verilmiştir. Bu komisyonda bulunan temsilcilerin masraflarını ilgili ülkeler ödeyecek olup diğer masraflar ise Milliyetler Cemiyeti tarafından belli bir oran dahilinde adı geçen ülkeler tarafından ödenecektir. [13]

Geçiş rejimi bakımından Lozan Antlaşması ve Boğazlar Sözleşmesi’nde taraflar tarafından boğazlardan barış ve savaş zamanı denizden ve havadan geçiş serbestliği kabul edilmiştir.[14] Türkiye savaşan bir durumda değil iken, tarafsız devletlerin ticari gemi ve uçakları, düşmana yardım etmemek koşuluyla geçebilir. [15]

Savaş gemileri hangi bayrağı taşırsa taşısın gece gündüz fark etmeksizin geçiş hakkına sahiptir. Geminin Karadeniz’e kıyı bir ülkenin olup olmamasına göre kısıtlamalar değişiklik gösterecektir. Karadeniz’ kıyısı olmayan ülkenin Boğaz’dan geçirebileceği en fazla kuvvetin Karadeniz’e kıyısı olan ülkenin donanma kuvvetinden fazla olması beklenemez. Türkiye ile barış halinde olan denizaltıları, su üzerinde seyrederek boğazı serbestçe geçebilir.[16]

Savaş zamanında Türkiye savaşa dahil değilse, savaş gemilerine barış zamanındaki tarife uygulanır. Türkiye savaşan ülke ise, tarafsız devletlerin Türkiye’nin düşmanına yardım etmemesi koşuluyla savaş gemileri boğazdan serbestçe geçebilmektedirler.[17]

 

 

 

 

MÖNTRO BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ

 

   1936 yılında imzalanan antlaşma Boğazlar ve Marmara Denizi üzerinde Türkiye’ye tam yetkiler veren bir antlaşmadır. Savaş ve barış zamanı gemilerin geçiş şartlarını düzenler. Lozan Antlaşması Türkiye’nin istediği gibi bir antlaşma değildi. Boğazlar Komisyonu’nun varlığı, Boğazların askersiz hale getirilmesi[18] ve “Askeri bakımdan Türkiye için tehlike teşkil edecek bir duruma engel olmak üzere, Milletler Cemiyeti’nin, özellikle İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın garantisi sağlanması”[19] maddeleri Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki bağımsızlığına gölge düşürmekteydi. Lozan Antlaşması her ne kadar Türkiye’nin bağımsızlığı için önemli olsa da Boğazlar konusunu tam olarak çözemeyen bir antlaşmaydı.

 

MÖNTRO BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ’NİN FESHİ ŞARTLARI

 

Sözleşmenin 28. Maddesi sözleşmenin nasıl feshedileceğini açıklamaktadır. Bu maddeye göre bu sözleşme yürürlüğe girdikten sonra 20 yıl süreyle yürürlükte kalacağını ve Sözleşme’de kabul edilen geçiş ve seyrüsefer serbestliği süresiz olduğu hususunda anlaşılmıştır.[20]

Belirtilen 20 yıllık süreden 2 yıl önce taraf ülkelerden birisinin fesih bildirimini yapması durumunda Sözleşme, iki yıl sonra taraf ülkeler için sona erer.  Sözleşme’nin bu maddesine göre Sözleşme’nin 1956 yılında 20 yıllık süre dolmuş olmasına rağmen feshedilmedi.[21]

Sovyetler Birliği 2. Dünya Savaşı’nda Türk Boğazlarından savaş esnasında Alman ve İtalyan savaş gemilerinin ticaret gemisi sayılarak geçirildiğini öne sürerek sözleşmenin Karadeniz’e kıyısı bulunan ülkelerin söz sahibi olması konusunda sözleşmenin değiştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu durumun kendi toprak güvenliğini bozduğunu ve Boğazlar Rejiminin değiştirilmesini istemiştir. Bu dönemde Türkiye ABD ve İngiltere’nin desteğiyle bu teklifi reddetmiştir.[22]

Sözleşme’nin feshedilmesi durumunda Taraf Devletler tekrar bir araya Boğazlar rejimini belirleyecek bir Sözleşme’nin yapılmasını kabul etmektedirler. Yeni sözleşme yürürlüğe giresiye kadar Boğazlardan geçiş ve seyrüsefer serbestliği ilkesi yürürlükte kalacaktır. Türkiye, bu ilkeye düşen birtakım düzenlemeler yapamayacağı gibi yeni sözleşmeyle de bu ilke değiştirilemeyecektir.[23]  Bu durumun ülkelerin geçiş ve seyrüsefer serbestliği ilkesini örf ve âdet olarak kabul ettiklerini ve bu ilkeyi hayatta tutmak istedikleri anlaşılmaktadır.[24]

 

 

MÖNTRO’NUN FESHİ SONUCU OLUŞACAK DURUMLAR

Sözleşmenin şu zamana kadar feshedilmemesi Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin ve aynı şekilde Türkiye’nin de güvenliğini güvence altına almasından kaynaklanmaktadır. Sözleşmede kabul edilen uğraksız geçiş rejimi hem Türkiye hem de diğer devletler açısından bir denge unsuru olmuştur. Sözleşmenin feshi durumunda Türkiye açısından ülkenin menfaatine uygun politika ve fikirlerin geliştirilmesi gerekmektedir. [25]

1-Yeni Bir Konferans Düzenlenmesi:

Taraf devletlerden birisinin sözleşmede madde 28’e göre feshettiği durumda devletlerin bir araya gelip yeni bir konferans düzenlemeyi kabul etmişlerdir. Taraf devletlerde bulunmayan bir devletin bu konferansa katılma hakkı bulunmamaktadır. Fakat Sovyetler Birliği’nin ardılı olan Rusya Federasyonu ve Ukrayna taraf devlet sıfatıyla konferansa katılabilir.[26]

 

2-Uygulanacak Geçiş Rejimi:

Sözleşme feshedilsebilse bile seryrüsefer serbestliği ilkesi geçerlidir. Ama bu konuda hangi rejimin değerlendirileceği bilinememektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin bağımsızlığına zarar vermeyecek bir geçiş türünün belirlenmesi gerekmektedir.

a-Transit Geçiş Rejimi

“Transit geçiş rejimi, ilk defa DHS ile milletlerarası hukuka girmiştir. DHS m. 38(2)’de transit geçişin, sadece açık denizin bir parçasından veya münhasır ekonomik bölgeden, açık denizin veya münhasır ekonomik bölgenin diğer bir parçasına boğazdan devamlı ve hızlı bir geçiş amacıyla seyrüsefer ve bu saha üzerinde uçuş serbestisinin kullanılması anlamına geldiği belirtilmiştir.”[27]

Bu tür uluslararası transit geçiş uygulanan tüm boğazlarda havadan ve denizden geçiş engellenemez geçiş hakkına sahiptir.  Ancak bu durum eğer bir adanın oluşturduğu boğaza alternatif olarak açık deniz veya münhasır ekonomik bölge olarak eşit uygunlukta bir yol daha varsa uygulanmaz. [28]

Uçaklara ve gemilere aynı haklar tanınır. Geminin savaş gemisi ya da uçak gemisi veya ticaret gemisi ya da savaş gemisi olması transit geçiş hakkını engelleyen bir durum değildir.[29]

Birçok açıdan düşünüldüğünde transit geçiş rejiminin boğazı olan bir ülke için egemenliğinde sınırlayıcı haklar bulundurduğu söylenebilir. Olası bir fesih durumunda transit geçiş rejiminin yeni bir sözleşmeyle Türk Boğazları’nda uygulanması Türkiye’nin egemenliğini kısıtlayıcı bir etki bırakacaktır.[30]

b- Zararsız Geçiş Rejimi

Sözleşmenin feshi durumunda zararsız geçiş rejiminin uygulanması gerektiği öne sürülmektedir. Bu görüşü savunanlar boğazları ve Marmara Denizi’ni bir bütün olarak değil de parça parça değerlendirilmesi gerekmektedir fakat Marmara Denizi’nin özel durumu dikkate alındığında her boğazdan geçiş bir devletin karasuları ile bir açık deniz ya da MEB kısmı arasındaki geçiş olarak kabul edilmesi gerekmektedir. BMDHS m.45’e göre bu rejim ancak ertelenemez zararsız geçiş rejimi olur. [31]

Zararsız geçiş rejimi her ne kadar kara sularında geçiş rejimini düzenlese de bu geçiş rejimini uluslararası seyrüsefer için kullanan boğazlar da vardır. BMDHS m.45’e göre, uluslararası bir sefer için kullanılan boğazlardan transit rejimi kullanan boğazlar hariç bir devletin karasularını açık denizin bir kısmına veya bir devletin MEB’ine bağlayan boğazlara zararsız geçiş rejimi uygulanacağı vurgulanmıştır. [32]

Öncelikle Marmara Denizi Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan bir iç denizdir. [33] Bu yüzden BMDHS’e göre Boğazlar’da ve Marmara Denizi’nde zararsız geçişin uygulanması sözleşme ile çelişmektedir. [34]

   Zararsız geçiş rejimi, kıyı devletine transit rejime göre daha fazla haklar vermektedir. Kıyı devletinin barışına, düzenine veya güvenliğine zarar veriyor ise kıyı devleti, geçişi engellemek için zararsız geçişi erteleyebilir. [35] Türkiye’nin Boğazlar’da uyguladığı uğraksız geçiş, hiçbir şekilde kontrolsüz geçiş olarak yorumlanmamalıdır[36] çünkü her ne kadar Boğazlar özel bir rejime tabii olsa da seyrüsefer serbestliğine tabii olmak zorundadır. Her ne kadar bu serbestliği iç sular rejimini zararsız geçiş rejimine yaklaştırsa da iç sular rejiminin uygulanamayacağı manasına gelmemektedir.

 

c-İç Sular Rejimi

“İç sular, kıyı devletinin yetkilerinin tam ve mutlak olduğu deniz alanlarıdır. İç sularda kıyı devletinin yetkileri, kara ülkesindeki yetkilerden farksızdır.”[37] Marmara Denizi ve Boğazlar Türkiye’nin iç suyudur. Bu bölgelerde mutlak egemenlik hakkına sahiptir.

Sözleşme feshedildiğinde Türkiye iç sular rejimini Boğazlarda uygulayabilir ancak seyrüsefer serbestliğini ilke edinmek zorunludur. Her ne kadar Boğazlar iç sularımız olsa da seyrüsefer serbestliği ilkesi uluslararası ticaret için gereklidir.[38]

Uğraksız geçiş rejimi şu an uygulanmakta olan rejimdir. Bu rejim iç sular rejimine getirilmiş bir kısıtlama olarak görülebilir. Sözleşme feshedildiğinde İç Sular Rejimi Boğazlarda uygulanabilecek bir rejimdir. Transit ve Zararsız Geçiş Rejimine göre kıyı devletine daha fazla yetki vermektedir. Türkiye’nin bağımsızlığı düşünüldüğünde uygulanabilecek en iyi geçiş rejimidir.

İç sular rejimi, Türkiye’nin egemenlik yetkilerine dayanarak geçiş ve seyrüsefere özgürlüğünün emniyet içinde sağlamasının yanı sıra deniz kirliliği için de her türlü aksiyomu almasına olanak tanır. Kirliliği önlemek amacıyla düzenleyici işlemleri yürürlüğe koyabilir. Seyrüsefer özgürlüğünün sonsuz süreli olması Karadeniz’deki açık deniz alanlarına yönelik uygulama yapmasını engellemektedir. [39]

 

d-Uluslararası Örf ve Adet Hukuku Rejimi

1936’dan beri Türkiye’nin çekincesi olmadığı için bu kuralların uluslararası örf ve âdet olarak kabul edilmesi savunulmaktadır.[40] Nasıl ki taraf olmayan devletler bu Sözleşmeyi örf ve âdet kuralı gereği kabul ediyorlarsa ilgili Sözleşme’nin feshi durumunda Montrö ile kabul edilmiş kuralların örf ve âdet olarak varlığının devam etmesi gerekmektedir. [41]

Sözleşme sadece Türkiye ile Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin akıbetini belirlemez, tüm Dünya’nın güvenliğini temin etmektedir. Bu bağlamda bu sözleşme feshedilse bile Montrö’nün örf ve âdet olarak kabul edilmiş kuralları göz ardı edilemez. Bu antlaşma seyrüsefer serbestliğine olanak tanımakla birlikte aynı zamanda Boğazların Türkiye’nin iç sularının olduğunun bir göstergesidir. [42]

 

DEVLETLERARASI SİLAHLI ÇATIŞMA KOŞULLARINDA TÜRK BOĞAZLARINDAN SAVAŞ GEMİLERİNİN GEÇME KURALLARI

 

Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandığında boğazlardan geçiş rejimi savaş zamanı ve barış zamanı ayrımı yapılarak düzenlenmiştir. Sözleşme imzalandığında kullanılan savaş kavramı ile şu anki anlamı arasındaki şüphesiz bir fark vardır. Klasik uluslararası hukukta savaş kavramı devletler arası olan silahlı çatışmayı kastedilmektedir.[43] Şu anda savaş kelimesi yerine daha kapsamlı olan silahlı çatışma kavramı kullanılmaktadır. [44]

Bu kavramın değişmesindeki en önemli faktörlerden birisi ise bağımsızlık savaşları ve iç savaşların II. Dünya Savaşı’ndan itibaren artmasıdır. 1977 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi ile uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalar ilkesi düzenlendi. [45] Bu doğrultuda uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalar durumu savaş hali kapsamında değerlendirilmeli ve sözleşme buna göre yorumlanmalıdır.[46]

 

Savaş Zamanı Boğazlardan Geçiş Rejimi

Bu durum Türkiye’nin bir savaş tarafı olup olmamasına göre iki başlık altında incelenmelidir.

 

    Türkiye’nin Savaşın Dışında Kalması Halinde Savaş Gemilerinin Geçme Kuralları

Madde 19/1’e göre Türkiye savaşa taraf değilse barış zamanında olduğu gibi boğazlardan geçebilirler ve Karadeniz’e açılabilirler ancak savaşan devletin savaş gemileri boğazlardan geçemez. Madde 19/2,4’e göre savaş başlamadan önce ayrılmış gemiler bağlı bulundukları limanlara dönebilmek amacıyla Boğazlardan geçebilirler. Bununla birlikte Milletler Cemiyeti Sözleşmesi kapsamında yapılmış Türkiye’ni taraf olduğu karşılıklı yardım antlaşmaları sonucunda saldırılan devlete yardım etme amacıyla ya da Milletler Cemiyeti’nin aldığı zorlama tedbirleri uygulama amacıyla boğazlardan geçiş yapmak isteyen devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçişine madde 19/2’ye göre mâni olunmayacaktır. Bu maddenin uygulanması Milletler Cemiyeti denilen organizasyonun kalıcı olarak kalkmasıyla uygulanmayacaktır.[47]

 

   Türkiye’nin Savaşa Katılması Hali Durumunda Savaş Gemilerinin Geçiş Kuralları

Türkiye savaş tarafı bir ülkeyse Sözleşme’nin 20.maddesi uyarınca, tarafsız olsun veya olmasın, Karadeniz’e kıyısı olsun veya olmasın, yabancı devletlere ait savaş gemilerinin geçme koşullarını düzenleyebilir. Savaş zamanında savaş gemilerinin geçiş serbesti ilkesi uygulanmayacaktır. Bu konuda Türkiye her türlü inisiyatifi kendi siyasal tercihlerine göre alabilir ve uygulayabilir. [48]

   Türkiye’nin pek yakın savaş tehlikesi tehdidi altında bulunması

Bu durum savaşın başlamadan, savaş tehlikesi tehdidi altında değerlendirilmektedir. Türkiye, kendisini pek yakın savaş bir zaman içinde meydana gelecek savaş tehdidi altında olduğunu düşünmektedir. Madde 21/1’e göre savaşan devlet olmamasına rağmen dilediğince davranabilme yetkisine sahiptir. Böyle bir karar alındığında Sözleşme ’de bahsi geçen barış düzenine ilişkin düzenleme askıya alınarak savaş durumundaki hükümleri uygulamaya koyacak, boğazları kendi siyasi tercihlerine göre kapatabilecektir. [49]

Bu karar denetimsiz bir karar olmamakla beraber Milletler Cemiyeti’ne üye olan devletler tarafından yapılacak oylamada bu kararın haksız olduğunu gösteren 2/3 çoğunlukta oy kullanılması halinde Türkiye barış zamanını düzenleyen maddeyi uygulayacaktır.[50]

Pek yakın savaş kavramı Türk Temsilcisi Menemencioğlu’na göre şöyle açıklanmıştır: “… savaş tehditlerinin, günümüzde eskisi gibi olmadığını belirtmek istemektedir. Bu tehditler, ard arda gelen bir gerginlik aşamalarından geçmemekte, bir ultimatum’la sonuçlanmamakta, savaş beklenmez bir anda patlamaktadır; tehdit altında bulunan ülke de ana gücünün daha savaş eylemlerinin başında yok olmasını istemiyorsa, ivedi önlemler almak zorundadır…”[51]

Toluner pek yakın savaş kavramının Sözleşme’den hatalı olarak çevrildiğini ve bunun yerine “imminent/muhakkak” olarak çevrilmesi gerektiğini savunmaktadır. [52]

 

Pek yakın savaş tehdidi konusunda Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nde 2/3 oranında olumlu oy kullanılması halinde bu uygulamayı hayata geçireceği bilinmektedir. Bu kapsamda değerlendirilmesi gereken diğer konu ise ilgili Sözleşme maddelerinde geçen Milletler Cemiyeti ile Birleşmiş Milletlerin aynı yetkilere sahip olup olmamasıdır. [53]

Milletler Cemiyeti, BM’nin kurulmasıyla 1946 yılında kapatılmıştır. Malvarlığını, arşivlerini ve siyasi olmayan fonksiyonlarını BM’ye devretmiştir. Bunun haricinde ikisi arasında birbirinin mirasçısı olma durumu yoktur. [54]

Toluner bu maddenin direkt olarak Milletler Cemiyeti’ne tanındığını savunmaktadır. Buna göre bu maddenin BM tarafından uygulanması söz konusu değildir.[55] Ayrıca bu iki yapı aynı anda var olduklarına göre birbirlerinin mirasçısı oldukları düşünülemez. Bu konuda BM tarafından hiçbir bir düzenleme yapılmamıştır. Bu açıdan düşünüldüğünde Montrö’nün bu maddesi BM tarafından yürütülemez.[56]

Montrö ile Milletler Cemiyeti’ne verilen siyasi yetkiler ancak tüm taraf ülkeler ve BM Genel Kurulu kabul ederse BM Genel Konseyi karar verebilir. Bu yetkiyi kullanacak olan makamın 2/3 oy oranını hükmünü nasıl uygulayacağını ve veto yetkisini nasıl kullanacağı konusunda da sorun çıkmaktadır. [57] Eğer pek yakın savaş durumunu yaşatacak bir durum meydana gelirse Türk Hükümeti’nin BM Güvenlik Konseyi’ne bildirmek gibi bir yükümlülüğü yoktur. [58]

 

 

SONUÇ

Montrö Boğazlar Sözleşmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını perçinleyen bir Sözleşme olmuştur. Boğazların özel yapısı itibari ile Türkiye’nin kendi iç sularında tam yetkiye sahip olması Lozan Antlaşması ile sağlanamamıştı. Uluslararası bir Boğaz Komisyonunun kurulması gibi nedenlerden dolayı Türkiye yeni bir Sözleşme’nin kendi ulusal hakları açısından imzalanmasını istiyordu. 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin Boğazlardaki bağımsızlığının teminatı olmakla beraber aynı zamanda Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin de barışını ve güvenliğini sağlayan bir antlaşmadır. Antlaşma imzalandığından beri antlaşmanın feshedilmemesi antlaşmanın devletlerin güvenliğinin teminatının olduğunun bir göstergesidir.

Montrö ile kazanılan haklar Türkiye’nin doğal haklarıdır. Türk Boğazlarından geçebilecek gemilerin durumları Türkiye’nin ulusal bağımsızlığına ve güvenliğine uygun olarak düzenlenmiş ve kabul edilmiştir. Bununla kalmayıp Türkiye’nin güvenliğini sağlamak için pek yakın savaş durumunda savaş gemilerinin geçiş durumları maddeleri de eklenmiştir. Benim kanaatimce artık bu maddenin yıllar içinde değişen kavramlar dolayısıyla hata ve eksik olduğudur. Savaş kavramının yıllar içinde tanımının değişmesi, silahlı çatışmaların sadece belirli ülkeler tarafından yapılmadığı, bir ülkeye bağlı olmayan silahlı örgütlerin de varlığının ülkelerin güvenliğini tehdit ettiği düşünüldüğünde çevirideki olan eksiğin düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca bu maddenin uygulanması için gerekli oy çoğunluğunun sağlanması gerekmektedir. Bu oy çoğunluğu 2/3 oranında olup Milletler Cemiyeti’ne üye olan ülkeler tarafından oylama yapılacak olması sorun teşkil etmektedir. Milletler Cemiyeti’nin varlığının 1946’da son bulması, oylamanın Birleşmiş Milletler tarafından mı yapılacak sorusunu akla getirmektedir.  Türkiye’nin her ne kadar Anlaşmadan dolayı Milletler Cemiyeti’ne bu durumu bildirmesi gerekse de Birleşmiş Milletler’e ilgili maddece bildirmesine gerek yoktur. Bu konuda düzenleme yapılmamıştır. Kanaatimce Türkiye’nin böyle bir karar almadan önce Birleşmiş Milletler’e bildirmesi, başına uyruk hareket etmemesi ve seyrüsefer serbestliği ilkesini çiğnenmemesi gerekmektedir. Buna uygun hareket etmemek Türkiye’nin siyasi itibarını sarsabilir.

Montrö fesih koşulları incelendiğinde 18. yılında taraf olan bir ülkenin bu antlaşmayı feshetmesi, bu feshin tam 20. yılında olacağını göstermektedir. Şu ana kadar sözleşmenin feshedilmemesi ülkelerin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden olumlu yönde etkilendiklerinin nişanesidir. Sözleşme feshedilirse Sözleşme kapsamında yeni bir Sözleşme için ülkelerin bir konferans düzenlemesi beklenmektedir. Bu açıdan düşünüldüğünde belirlenecek olan geçiş rejiminin ve yeni sözleşme imzalana kadar uygulanacak olan kuralların belirlenmesi gerekmektedir. Türk Boğazlarının özel yapısından ileri gelen iç su olması özelliği nedeniyle belirlenecek geçiş rejiminin Transit Geçiş Rejimi, Zararsız Geçiş ve Uğraksız Geçiş Rejimlerinden Türkiye’nin menfaatlerine en uygun olan Uğraksız Rejimin olması veya İçsular Rejiminin olması beklenmektedir. Kaanatimce bu geçici uygulanacak rejim zaten halihazırda tıpkı Türkiye’nin BMDHS’ine bazı nedenlerden dolayı taraf olmadığı halde sözleşmeyi tanıması gibi örf ve âdet olarak kabul edilmiş olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde daha önce uygulanmış rejimin geçici olması gerekmektedir. Zaten bu rejim sözleşmeye taraf olmayan ülkeler tarafından uygulandığı ve tüm dünya denizlerinin güvenliğini sağlamasından ötürü örf ve âdet olarak kabul edilmiştir. Bu kapsamda başka bir rejimin uygulanması beklenemez. Sözleşme feshedilse bile bu nedenden ötürü Türk Boğazları yeni bir sözleşme imzalanana kadar emniyette kalmaya veya seyrüsefer serbestliğini sağlamaya devam edecektir. Seyrüsefer serbestliği konusunda da eğer Türkiye yeni bir sözleşme imzalanana kadar eğer ki Boğazları başka ülkelerin ticaret gemilerine ve savaş gemilerine kapatırsa Uluslararası arenada çok yoğun tepkilere maruz kalacağından ötürü bu davranışı yapması beklenemez.

Sözleşme feshedildiğinde yapılabilecek düzenlemelere ek olarak son yıllarda deniz kirliliğinden ortaya çıkan müsilaj gibi sorunları engellemek kapsamında kılavuzluk hizmetinin zorunlu tutulması gerektiğidir. Deniz kazalarının bu bölgede sık yaşanması, boğazdaki tarihi dokularının deniz kazaları neticesinde yıpranmaya devam etmesi ve Boğazlar’daki akıntıların belirli bölgelerde yer yer şiddetli seviyelere çıkması göz önüne alındığında kılavuzluk hizmetinin zorunlu tutulması gerekmektedir.

 



[1] Hasan Acar, Boğazlar Sorunu Üzerine Jeopolitik Bir Değerlendirme: İstanbul’un Fethinden Montrö Boğazlar Sözleşmesine, 2019, s.108

[2] Kocabaş ve Kurat’tan aktaran Acar, s.108

[3] Kurat ve Kocabaş’tan aktaran Acar, s. 109

[4] Kurat’tan aktaran Acar, s.109

[5] Kurat ve Armaoğlu’ndan aktaran Acar s.109

[6] Karal,Beydilli ve İnan’dan aktaran Acar

[7]Sezer Ilgın, DENİZ HUKUKU-I (DENİZ KAMU HUKUKU), DENİZ HARP OKULU BASIMEVİ, 2008, s.43

[8] Ökten’den aktaran Acar, s.118

[9] Ilgın, s.43

[10] Ilgın s.43

[11] Ilgın s.44-45

[12] Figen ATABEY, Lozan Sonrasında Boğazlar Sorununun Çözümü: Montreux Boğazlar Sözleşmesi, s. 20

[13] Boğazlar Mukavelesi, md. 10-13

[14] Özersay’dan aktaran Çağdaş Bartu Oran

[15] Toluner’den aktaran Çağdaş Bartu Oran

[16] Çağdaş Bartu Oran.1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi Uğraksız Geçiş Rejiminin Diğer Boğaz Geçiş Rejimlerinden Farkları Ve Sözleşmenin İstanbul Kanal Hukukuna Yapacağı Etki

[17] Özersay’dan aktaran Çağdaş Bartu Oran

[18] vda.org.tr/aylik-yazi/turk-bogazlari-3-lozan-ve-montreux-bogazlar-sozlesmeleri/58

[19] vda.org.tr/aylik-yazi/turk-bogazlari-3-lozan-ve-montreux-bogazlar-sozlesmeleri/58

[20] İsmail Demir, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Feshi, s.338

[21] Demir, s.338

[22] Toluner ve Köse’den aktaran Demir, s.338

[23] Zengin’den aktaran Demir, s.339

[24] Demir, s.339

[25] Demir, s.339-340

[26] Demir, s.340-341

[27] Demir, s.341

[28] Demir, s.342

[29] Demir, s.343

[30] Demir, s.344

[31] Demir, s.346

[32] Demir, s.346

[33] tr.wikipedia.org/wiki/Marmara_Denizi

[34] Demir, s.347

[35] Sözleşme m. 45(2)

[36] Karan’dan aktaran Demir, s.347

[37] Demir, s.347

[38] Bükülmez’den aktaran Demir, s.348

[39] Kurumahmut’tan aktaran Demir, s. 349

[40] Demir s.349

[41] Demir s.350

[42] Demir s.349,350,351,352,353

[45] Demirel, s.28

[46] Demirel, s.28

[47] Belik’ten aktaran Demirel

[48] DEMİREL s.30

[49] Enver ARIKOĞLU,Montrö Konvansiyonu’nda Pek Yakın Savaş Tehlikesi Durumu s.191

[50] Arıkoğlu, s.192

[51] Arıkoğlu, s.191

[52] Toluner’den aktaran Enver, s.192

[53] Enver ARIKOĞLU,Montrö Konvansiyonu’nda Pek Yakın Savaş Tehlikesi Durumu s.193

[54] Enver ARIKOĞLU,Montrö Konvansiyonu’nda Pek Yakın Savaş Tehlikesi Durumu s.194

[55] Ibid’den aktaran Enver, s.194

[56] Naim DEMİREL, Suriye’deki Silahlı Çatışmalar Karşısında Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Hukuki Analizi s.33-34

[57] Enver ARIKOĞLU,Montrö Konvansiyonu’nda Pek Yakın Savaş Tehlikesi Durumu s.197

[58] Naim DEMİREL, Suriye’deki Silahlı Çatışmalar Karşısında Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Hukuki Analizi s.34

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gemide Role Talimleri

  SOLAS ’a göre düzenlenmiş ve zorunlu kılınmış role talimleri belirli periyotlarda, uygun zamanda gerçek anlamda bir acil durum varmış gibi yapılacaktır. Tüm gemi personelinin role talimlerine katılması sağlanmalıdır. Personel dağıtılmış olan role kartları ve devamlı güncel tutulan role cetvelindeki görevlerini bilmek zorundadır. Gemi Kaptanı tarafından verilen alarm veya anons sonrasında toplanma mahallinde can yelekleri ile birlikte toplanılmalı ve acil durumun niteliğine göre hareket edilmelidir. Role talimleri ve gemi eğitimlerine ait ayrıntılar idare tarafından tespit edilen jurnale kaydedilecektir.  Bir role toplanması, talimi veya eğitimi tayin edilen zamanda tam olarak yapılmamışsa yapılan toplanma, talim veya eğitim kapsamı ve koşulları jurnale ve ekte sunulan formlara kaydedilecektir. Can kurtarmasından sorumlu kişi can kurtarma aracı mürettebatının lisesine sahip olacak ve kendi kumandası altındaki mürettebatın görevlerini de bilmelidir. Genel acil durum alarm sistemi her h

Gemilerde Bulunması Gereken Can Kurtarma Vasıtaları

SOLAS Gereği Gemilerde Bulunması Gereken Toplu Can Kurtarma Araçları Toplu can kurtarma aracı geminin terk edilmesinde kullanılan gemiye ait motorlu veya motorsuz, katı veya şişme deniz aracıdır. Can kurtarma araçlarının bulunduğu yerlere onları tanımlayıcı IMO sembolleri yapıştırılır Gemilerde aşağıdaki toplu can kurtarma araçları bulunur. Bunlar:  1-) Filikalar (Life Boat) Motorlu ve sert yapılı toplu can kurtarma araçlarıdır.  2-) Can salları (Life Raft) Şişme ve motorsuz toplu can kurtarma araçlarıdır.  3-) Kurtarma botları (Resque Boat) Hem sert hem şişme hem de karışık yapılı olabilen süratli motorlu, toplu can kurtarma araçlarıdır. Can Filikası Acil durumlarda geminin terk edilebilmesi için gemilerde bulundurulan küçük, güvertesiz motorla yürütülen araçlardır. Bugün gemilerde ticari beklentiler, can güvenliğinin daha fazla sağlanması için ve geminin kullanılma şekline bağlı olarak farklı can filikaları görülür, ancak tüm bunlarda esas olan filikanın SOLAS (Denizde Can Emniyet

MARPOL Sözleşmesi Nedir ?

  1973 yılında imzalanan 1978 yılında değiştirilen Denizlerin Gemilerden Kirlenmesini Önleme Uluslararası Sözleşmesi. Marine Pollution teriminden türetilmiştir. Kısaca MARPOL 73/78 olarak ifade edilir. Sözleşme kirliliği önleme, atıkların nasıl saklanacağı ve bertaraf edileceği hakkında kurallardan oluşur. MARPOL Sözleşmesi       6 ek protokolden oluşur; •         Ek I: Petrolden Oluşan Kirlenmenin Önlenmesi İçin Kurallar •         Ek II:  Dökme Zehirli Sıvı Maddelerden Oluşan Kirlenmenin Kontrolü İçin Kurallar •         Ek III:  Paketlenmiş Olarak Taşınan Zehirli Sıvı Maddelerden Oluşan Kirlenmenin Kontrolü İçin Kurallar •         Ek IV:  Gemi Pis Sularından Oluşan Kirlenmenin Kontrolü İçin Kurallar •         Ek V:  Gemilerden Atılan Çöplerden Kirlenmenin Önlenmesi İçin Kurallar •         Ek VI:  Gemi Baca Gazlarından Kirlenmenin Önlenmesi İçin Kurallar Türkiyede MARPOL'un Kabulü EK1 – PETROL İLE DENİZ KİRLİLİĞİNİ ÖNLEYİCİ KURALLAR u   Petrol: Ham petrol akaryakı t,